29 Mart 2008 Cumartesi

LOST DİZİSİNDEN AŞIRI ETKİLENEN İNSAN

LOST’TAN AŞIRI ETKİLENMEK

Evden çıktığımda her şey normal gibiydi. Belediye otobüsü durağına ulaştığımda da her şey yolundaydı. 43-H numaralı otobüsü durdurdum ve okula doğru yola koyulduk. Gözlerim yanıyordu... İki gündür yemeden içmeden o diziyi izlemek zayıf düşürmüştü. Körüklü otobüsün onca gürültüsüne gacırtısına rağmen şaşılacak şey uyumuşum.

Derken bir sarsıntıyla irkildim. Gözlerimi araladım. Otobüs bozulmuştu. Şoför yolculara gidemeyeceğimizi pek de tatlı bir dille anlatmıyordu. Derken yaşlı bir teyze fenalaşarak yere yığıldı ve aynı anda şoförün sol camı kırıldı ve şoför de yere yığıldı. Kafası kanıyordu. Bağırdım yardım etmeleri için ama herkes kendi derdindeydi... başımı arkaya çevirdim ve ne göreyim??...

Paniğim anlatılmaz derecede büyüktü... "Kuyruk bölümündeki yolcular nerede lan" diye bağırdım yanımdaki adama. Kırklı yaşlarında kel kafalı bir adamdı. Tokadı patlattı suratıma. " “Kuyruk bolumu ne ulan eşşoğleşek hem ne bağırıyon bana" diye suratıma tükürüklerini saçarak konuştu. Bir şeyler ters gidiyordu.

Otobüs yavaş yavaş boşalmıştı. Şoför gözlerini araladı ve "Hangi o.ospu çocuğu kafama sapanla tas atti ulan" dedi. Gözlerini hamile kıza dikti, onun atmadığı belliydi. Fenalaşan teyze de kalktı hiç bir şey olmamış gibi indi otobüsten... Kuşkum daha da artmıştı. Ben etrafı öylece süzerken şoför bana döndü ve "ulan sen kesin bir şeyler karıştırıyorsun senden şupheleniyorum" dedi... Kitlendim, konuşamıyordum... "others… others… " deyiverdim. Bir tokat da şoförden yedim... "Küfür mü ediyon ulan hayvan herif?" dedi. "See you in another life brother" dedim ve koşarak kaçtım.. Şoför hala arkamdan bağırıyordu: "Bak hala konuşuyor it herif"


Yoluma yürüyerek devam edecektim. Az yol değildi. Yirmi metre kadar ötemde yürüyen adamı hatırladım. Ben otobüste otururken yanımda ayakta duran adamdı. "Ne iş yapıyorsun dude""Cep telefonu bayisiyim ismim seyit, dükkan hemen merkezde dört yol agzında" dedi... Çok sevinmiştim... "Vay Seyit, kurtulduk desene! Kesin bir şeyler yaratırsın sen cep telefonu pillerinden" dedim. Nereden kurtulacağımızı anlamamıştı anlaşılan. Bön bön baktı suratıma. Belki de benimsemişti. Seyit’ten cacık olmayacağını anlamıştım. "Senden bana ne fayda gelebilir ki bay telefon anteni?" deyiverdim. Lakabını sevmemiş olacak, şemsiyesini kafama indirdi... "Ahhh dur vurma lan bak şemsiyeyle yıldırım düşürücez, lan ah bak ölücen… kader! "

Canımı yakmıştı, pek bir anlayışsızdı canım... Yürüdükçe otobüsteki insanları görmeye devam ediyordum. Şimdi de ön taraftaki takkeli imamı gördüm. Ona da koşarak yetiştim. "Sen rahip misin" dedim. Ters ters baktı yüzüme, koluna yapıştım, "Temiz malım var uçurmama yardim et bütün çocuklara penisilin yaptırayım" dedim. Poke imam gibi kükredi... Dediklerini anlamamıştım.

İnsanlara bulaşmamalıydım belki bir süre. Etrafı izleyerek dolaştım ve bir çalılık gördüm, kafes biçimindeydi. İçinde yavru bir kedi vardı. Yaşlı bir kadın kediyi almasına yardım edip edemeyeceğimi sordu. Bir anda kedi gözüme kutup ayısı gibi göründü... Oradan da koşarak kaçtım ve yine küfürü yedim. O kadar koşmak yormuştu, bir banka oturdum, bir baba ve oğul oturuyordu. Çocuk bir çizgi roman okuyordu, üzerinde bir kutup ayısı resmi vardı. Cebimden çakmağımı çıkardım ve mecmuayı tutuşturdum. Yine küfür yine şemsiye darbesi...

Koşarken nasıl koştuğumu anlamadım ve okula ulaştım...

Hocamız bir C programı yazmamızı istedi, ben ise o bilgisayarlara 4 8 15 16 23 42 yazmadan çalışmayacağını söyledim. Delirmişe benziyordu, "gir o zaman o sayıları" dedi... Ben de "girmeyelim, bakalım ne olacak" dedim. Elini kaldırdı üzerime doğru, ben de monitörü yere attım. Yine şemsiye... Yine küfür... Hiç yakışmıyor...
dedim.

BİLGEHAN ANIL