15 Ocak 2008 Salı

HAYATA BİRAZ AKICILIK...

Hayatın dönüm noktasını oluşturan aktif ve pasif unsurlar vardır. Unsur dediysem de siyasi kavram gibi falan algılamayın. olay gibi bir şey işte. Pasif unsur deyince başınıza gelip hayatınızı bir anda değiştiren olaylardan bahsediyorum. Çevre faktörleri yani. Aktif unsur deyince de sizin hayatınızı değiştirmek isteyip bir şeyler yapmanızdan bahsediyorum. Bizim için önemli olan, çaba gerektirenler zaten hep aktif unsurlardır.

Dersiniz ya hani; "tamam abi, bugünden itibaren hayatımda değişikliğe gidiyorum" diye. Gerçi bu sözü söyleyip de hayatında değişiklik yapmayı başaranını henüz göremedim ama böyle dönüm noktası yaratma çabası içine ben de çok kez girdim.

Hayatın monoton akışı beni bu değişikliği yapmaya itti ki farklı bir şeyler yapma çabası içine girdim.

Çatıya hep anteni düzeltmek için çıkacak değildim ya. Bu sefer çıktım; kıçımdaki pijamayı çıkarttım, çatıdaki antene bağladım. Rüzgarda dalgalanışını izledim. Bayrak gibiydi bacakları. O huzurla gevşemişken kıçımdaki puanlı boxer donumla çatıdan aşağı yuvarlandım. Hayat bayağı farklılaşmıştı. yani akıcı bile olmuştu belki gözümde.

Ama sonrası hastanede iki ay monotonlukla geçti o ayrı... O iki ayın monotonluğunu bile atlattım aktivitelerimle.

Hayatım hareketlensin diye istanbul'a gittim. Hani kozmikpolik bir şehir ya. Ben de iç çektim. hayatım farklı olsun diye Ortaköy'de gözlerimi faltaşı gibi açıp istanbulu dinledim. Hep gözlerimi kapayıp dinleyecek değilim ya.

Ha farklılık olsun diye kulaklarımı da kapatır dinlerdim, o ayrı. Sesleri hayal etsem yeter.

Bu akıcılıklar bana bir süre yetmiş gibi gözükse de hep daha fazlasını istedim. O çatıdaki pijamalı anteni aldım, hem de düşmeden. Önce everest'e diktim o anteni. sonra kesmedi aya ilk giden astronota verdim aya diksin diye.

Hazır everest'e çıkmışken zirvedeyken bırakmalı diye düşündüm... Bıraktım bu akıcılığı. Monoton hayatıma geri döndüm...

Hiç yorum yok: