14 Ocak 2008 Pazartesi

HAYDARİ ASLINDA BİR MEZE DEĞİLDİR!

Odamdaki kalın, budaklı odunun üzerine "haydari" yazdım. Şimdi deseler ki kırk yıllık haydar neden haydari oldu diye, onlara derim ki, "haydar haydar". Sonra bana "hasta mısın birader" derler. Haydar haydar'ın üzerine "yandan yandan"'ı da eklemeden duramam. Sen duramazsın biz durur muyuz a be densiz? Üzerime bir saldırırlar. "haydari"yi yedirirler bir güzel. "haydari" mezeyken güzeldir ama odunvari iken hiç güzel değildir. Sakın tatmayın.

"Haydari" türü kalın adam dövme gereçleri ince olsa "limoni" olurdu.

Patinaj kelimesini "badanajşşhh" şeklinde kullanan insanları siz de biliyor musunuz? Onlar araçlarının patinaj yaptığını "badanajjşşh" şeklinde telaffuz ederken araçlarının yerden daha fazla toz kaldırdığını, çamur saçtığını düşünüyor belki de. Ama saçtıkları tek şey tükürük! "Gaza bir yüklendim araba badanajjşh çekhti" cümlesini duyan her insan iki litre tükürüğe maruz kalıyor, emin olun.

Bayramda altı ortak birleşip danaya girmek isteyip de danayı elinden otobana kaçıran insanların kendisi bizzat dana oluyor. Kurban bayramının tüm danaları olsam altışarlı gruplara bölünürüm. Sonra kurban sahiplerine altı dana olarak girerim. Kurban bayramında altı dana bir kurbancıya girdik...

Şimdi kurbancıdan çıktık. Senin yanına geliyoruz. Seni de döveceğiz.

Danaların dövmeye gittikleri kişi; kurban bayramında dört ortak bir iskambil destesini kesen bir grubun beyni.

Belediye otobüslerine öyle garip insanlar biniyor ki, yani insanları kategorize etmek değil ama o garip insanları yazılarıma malzeme etmeden yapamıyorum. Elinde çanta ile bir adam biniyor. Bana Fatih Sultan Mehmet Bulvarı'nı soruyor. Ben oraya geleceğimiz zaman ona haber vereceğimi söylüyorum. Sonra nasıl oluyorsa başka bir adam bu adamı konuşmasıyla esir alıyor. Allah’ım! Yani memleket meselelerinden küresel ısınmaya her türlü konuyu irdeliyor yeni adamımız. İşte diyaloglarından bir kesit; bana hak vereceksiniz siz de:

-Ben Fatih Sultan Mehmet Bulvarı'nda inecektim şu şapkalı arkadaş tarif etti gerçi de ben yine de size de sorayım dedim.(şapkalı arkadaş derken beni tarif ediyor)
-Tamam ben size söylerim; ne için gelmiştiniz?
-Bursa'ya doktor bir arkadaşımın yanına geldim, ben de doktorum.
-A ne güzel. Ben de doktor olmayı çok istemiştim, olmadı tabi.
-Olsun üzülmeyin.
-Şimdi üniversitelerde eğitim daha kolay, eskiden zordu. Şimdi herkes doktor da olabiliyor mühendis de!
-Heh heh(doktor arkadaş çok sıkılmış)
-Keşke üniversitelerimizde eğitim iyi olsa da gençlerimiz daha bilinçli olsa. Şimdi düşünüyorum da gençlerimizin yarısı bilinçsizce eğitim görüyor.
-Hıh hıh(sıkılmış ve terlemiş)
-yeğenim var benim bir tane; yüz kelime Almanca, yüz kelime İngilizce, yüz kelime de Türkçe konuşabiliyor.
-Hangi üniversitede?
-Beş yaşında daha...
-Heh heh pek güzel.
-Bu arada isminiz neydi? Onca yol geldik tanışamadık. Ben Ahmet.
-Ben de latif. Memnun oldum.
-Latif hocam kaç gün kalacaksınız Bursa’da? Görüşelim, kanım ısındı size çok... Bursa’yı gezdiririm size.
-Vallahi çok isterdim, iki gün kalacağım.(istemediği yüz ifadesinden son derece belli)
-bu arada geldik, inebilirsiniz... Görüşmek üzere latif hocam!

Aman Allah’ım! Bu Ahmet isimli kişi ne rehin bir adammış. Üniversite eğitiminden bilinçten bahsediyor, beş yaşında çocuğa geçiyor. Görüşelim diyor. Benim danalar'a söyleyeceğim, ona "haydari" götürsünler. En ekşisinden! Adam beni bir belediye otobüsünde nasıl gerdi anlatamam. Herkes doktor, mühendis ona göre. Hayat bu derece kolay. Hayvan herif! Sana "haydari" yi yedirmeye bizzat ben kendim geliyorum.

Hiç yorum yok: